18 Temmuz 2015 Cumartesi

ESKİ BAYRAMLAR





Nerede o eski bayramlar demeyeceğim.Her yaşanan gün kendine güzel.eski bayramlar yaşandı bitti.


Yeni bayramlara bakalım.Ama kısacık hatırlama:


      Eski bayramlarda :bayram öncesi  bir telaştır alırdı annemi.Önce kıyı köşe ev temizliği.Ardından yemek hazırlıkları.Üç, dört günlük ve herkese yetecek.

     Tüm bunların arasında bizlere bayramlık giysiler hazırlardı.Bayram günü yeni giyelim diye.

Sabırsızlıkla beklediğimiz bayram sabahı geldiğinde anneciğim erkenden kalkar, babamla ağabimi bayram namazına yollar,kahvaltımızı hazırlardı.

        Sonrası bir telaş,bir telaş.Gelen giden.gelen  giden.En keyifli an;verilen bayram harçlıkları ve mendillerdi.,

        Bazen de memlekete giderdik.(Sanırım tatil uzun olduğunda)Bu gidişlerin keyfi başkaydı.

Dedeler,amcalar,halalar teyzeler,kuzenler…İnsanın içini ısıtan kalabalık yemek sofraları.
  
       Hep güzel şeyler kalmış aklımda.Bir de; gönderilen kartpostallardaki;"Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim "tümcesi.

Sonraları bitmek tükenmek bilmeyen yorucu,hüzünlü bayram nöbetleri…

                    Şimdilerde ise bayram demek tatil demek.Bayram kutlamaları ise  da sanal ortamda

.Dinlenmek,gezmek.Dost akraba gezmeleri değil tabi.Seyahat şirketlerini düzenlediği  bayram ayarlı turlar.Ya da diğer geziler.
   

                       Gelecekte çocuklar böyle hatırlayacaklar eski bayramlarını.


        -Uzun bir tatil olmuştu….

Ben yine de "Büyüklerin ellerinden,küçüklerin gözlerinden öperim"



   




12 Temmuz 2015 Pazar

TAVAKLI İSKELESİ



     Eski zamanlarda Larissa derlermiş buralara.Dağların ,denizlerin, gökyüzünün doldurulmadığı güzel günlerde;


         Sakar dağı  ormanlarındaki  meşe ağacı palamutlarını gemilere yükleyip uzak diyarlara satıp para kazanırlarmış.

         Gün gelmiş kimya sanayi boya üretir olmuş,meşenin palamutları gözden düşmüş.Adı dışında  deniz kıyısında da iskele kalmamış.
         
           Korunaklı,azgın dalgalara geçit vermeyen sessiz huzur içinde  koy burası.

Ben deniz ve sessizlik dedirtiyor insana.Gün batımı ise harika.Hele de gökyüzü bulutluysa.İnsana doyumsuz görsellik sunuyorlar beraber.Geceleri ise yıldızların dansı.
          
          Deniz ,kum ,güneş, üçlemesinin devamı.
    
  Denizin kıyısında oturup oynaşan dalgaları seyre dalmak,ufka bakıp ,kendini unutmak.yapacağın bu.


Gün gelip gitme vakti geldiğinde sudan çıkmış balık gibisin.Şehre yola çıktığında tatlı rüyan da son bulmakta......


10 Haziran 2015 Çarşamba

OYAT KAPLICALARI


Kaplıcalar alışkanlık yapar derler 

Doğruymuş.düştük  yollara , 

    OYLAT kaplıcalarına

Nedense;navigasyonla gidelim dedik.Yazdık;Bursa –İnegöl-oylat kaplıcaları:
“Kız dediki:rota hesaplandı.100m sonra hafifce sağa.1 km doğru,ansızın rotadan çıktınız.”lafları arasında herhalde kısa yol deyip vurduk arabayı dağlara.

       Biz yolun güzelliğinin büyüsüne kapılıp,navigasyondaki sesi dinledik.İznik gölü kıyısından terk edilmiş köyleri geçerek ,yeşil yeşil görerek dünyayı ,dağları geçtik.Kuş sesleri,yeşilin bin bir tonu,çeşit çeşit ağaç.Daha ne isteyelim.Birazdan ana yola ulaşırız umuduyla dağ yolundan devam ettik.

             Ansızın," rotadan çıktınız" dedi.
   
          Navigasyonsuz günlerdeki gibi  sorarak bulduk oylat kaplıcalarını…


  40 derecede içilebilir,dengeli anyon ve katyonları olan yer altı kaynak suyu.Tertemiz hamamı ile su şifa dağıtıyor.Adı da tam bir şehir efsanesi.
                   Hastalanan tekfur kızı buraya ölmeye bırakılmış.Öl-yat demişler zavallı kızcağıza.Kim bilir  ne derdi vardı.Daha hayatını başında,belkide sevmediği yaşlı bir adamla evlendireceklerdi.Efsaneye göre de ; kaplıca suyunu içmiş.Sularında yıkanmış ve iyileşmiş.

     

  Yolunuz Bursa ya düşer ise İnegöl ü geçip oylata ulaşın derim.Sıcak su,kaplıca suyu olursa iyi geliyor.Gerçek….





23 Mayıs 2015 Cumartesi

BİR ŞEHİR-ÜÇ ŞELALE


 kestel  kürekli  şelalesi;                                       oylat şelalesi




kestel saitabat şelalesi






Günlerden bir gün yolunuz Bursa ya düşerse eğer;

            Nereden geldiğini , nereye akıp gideceğini bilmediğin sonsuz coşkuyla çağlayan,akıp giden şelaleleri görmeden gelmeyin.

     Sen oradasındır.Sonsuz keyifle seyrediyorsun kayaları yara yara akıp giden suları.

     O ise   derki;ey insan oğlu.Bugün varsın yeryüzünde,yarın yoksun.

Nedir bu telaşın.Göremiyor musun bu sonsuz evrendeki küçücük yerini.Şu akan sudaki damla kadarsın.
  

        Bırakıp bu hüzünlü duygularını, orman içinden ağaçların arasından, şehre dönersin.

(Oylat şelalesi Bursa İnegöl  oylat kaplıcalarını yakının da.Saitabat ve Kürekli  şelaleleri Bursa Kestel de)


   Kim bilir; bu güzel yurdun hangi yöresinde ,böyle çağlayan şelaleler vardır .İnsana ders veren.


                                                                                         






 

4 Mayıs 2015 Pazartesi

ZEYTİN-I

         









           
   
Zeytin ağacının varlığı MÖ:4000 yıllarına kadar uzandığı düşünülmekteymiş..
  Mağara resimlerinde başlarına zeytin dalları takan insan resimlerine rastlanılmış.yani bu güzel ağaç çook eskilerden beri var dünyamızda.

     Benimde İlk  zeytin ağacı ile tanışmam 5-6 yaşlarına rastlar.Tatil için  gittiğimiz Amasra da kaldığımız okulun  bahçesindeydi.Yani batı  kara deniz bölgesi.....
     Daha önce gördüğüm diğer yeşil yapraklı ağaçlar gibi değildi yeşili.Uçuk soluk ,bir garip geldi bana.

    Meyveler vardı üzerinde.Eriğe benzeyen .Deneyip merakımı gidereyim dedim.Aman .ne kadarda acıydı.Kötü bir anı da olsa  ilk zeytin ağacını,zeytin yeme denememi de  yaşamış oldum.

      
  İşte bu ZEYTİN  ağacı ; denizden gelen rüzgarın esintisiyle büyürmüş. Yapraklarında deniz kokusu alamazsa üzülürmüş.








10 Nisan 2015 Cuma

HAYAT KISA SANAT UZUN FIRSAT KAÇICI


 Pera Müzesinde bu ay antik çağlarda şifa dağıtıcılarından söz eden sergi var.

Hipokrat ilk kez hekimliğin  sanat olduğunu söyleyip hastalık tedavilerini bilimsel temellere dayandırmış.


Buyurmuş ki;

HAYAT KISA,SANAT UZUN,FIRSAT KAÇICI






.......
daha ne demeli ki 





4 Nisan 2015 Cumartesi


Sislere bürünmüş her yan .Renksiz.soluksuz.

Buğulu bir karanlık .Yer yer açılan.Boğaza düğümler oturur ya.Biteviye yerinde duran.

Ey memleketim.Haydi canlan.

Bak bahar da geldi.Cemreler de düştü.Suya, havaya, toprağa.

Hala bulamadı çaresini insanlık.Kardeş niye öldürür kardeşi


Aslında; biliniyor ya nedeni.